30 Ocak 2014 Perşembe

...

Fotoğraf: Yasemin Şenyurt


Birhan Keskin'den:

"her gün hiçbir şeyi anlamadığımı düşündüm, her gün her şeyi anladığımı düşündüm. güvercinleri yolculadım. her gün, günlere dayanamadığımı düşündüm. kitapları alt alta dergileri kıvırarak yan yana dizdim. ne idüğü belirsiz yerler benimle yürüdü. gördüğüm her “cümle” bana bir bıçak gibi battı, anlamadım. her gün bir taş parçası söktüm içimden. her gün uyku beni koynuna alsın diye yalvardım. her gün, gün bitiyor gece bitmiyor dedim. her gün işlerin beni avutmadığını gördüm. ayrılık günlerini sonradan niçin bir sisli perde gibi hatırlarız diye sordum.öfkeni unutma dedim kendime her gün, unutursan düşersin dedim. her gün en az bir saati ayakta durmaya, dimdik durmaya ayırdım. her gün ömür sözcüğünü bir kez kalbimden geçirdim."



29 Ocak 2014 Çarşamba

Sihirli ve Fani şarkı söylüyorlar

Sihirlimle beraber yollardaydık. İkimizi görenler "acaba nereye bakıyorlar" diye merak etseler ve meraklarını rahatlıkla dile getirmeseler de biz bakmayı sürdürdük. Yapraklar gördük ve  "bana her gün sonbahar" şarkısını söyledik. Gökyüzüne daldık gittik. Gökkuşağıyla karşılaşmamız an meselesiydi. Yaşamak güzel şey doğrusu dedik aniden. Sihirlim sanki bir şarkı söylüyordu. Sihirlim bir şarkı söylüyordu. Sesimi onun sesine katmayı çok istedim ama onun söylediği şarkıyı bilmiyordum. Bana şarkılar öğret Sihirli dedim. Sihirli de bana döndü ve dedi ki "yeter ki sen iste"

Sihirlim ah sihirlim neler yaptın bana bir bilsen...Ben de bildiğim şarkıları sana söyleyeceğim. Islık çalmayı da sevdiğini düşünüyorum sihirli. Ne güzel duruyor şu önümüzdeki günler, aylar,seneler...Sihirli bana baktı ve dedi ki "gökkuşağını kaçırdık". Gördün mü sen dedim. Güldü hınzır hınzır. Söyle bakalım sihirli bir fani için otobüsü kaçırmak mı kötüdür gökkuşağını kaçırmak mı diye sordum. Faniye göre değişir dedi. Sen bildiğim fanilerden biraz farklısın dediğinde ona gülümsedim.

Fani ve sihirlinin maceraları devam edecek.





28 Ocak 2014 Salı

Hayata Dair

Fotoğraf: Yasemin Şenyurt

 Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek... Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, naif yönlerimizin keşfedilmesi, cesaretsizligimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız... ...Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler. Kirpiler ve kaplumbağalar gibi. Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.? Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. Ne çıkar ateşböceği sansalar beni? ... Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz? Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine. O da çözülecek belki. Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince. Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. İncinsek, yaralansak. Ne olur bir darbe daha alsak. Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu. Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez. ... Tekrar, tekrar bıkmadan denesek. Ve kucaklaşsak yeniden. Tıpkı eskisi gibi. Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi. O zaman fark edeceğiz. Ne kadar özlediğimizi birbirimizi. Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi. Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. Vakit az, paylaşmak, sarılmak için. Yaşadığımız coğrafya zor, sartları ağır. Yüreği daha fazla küstürmemek lazım. Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşullar bir türlü düzelmeyen. Sevgiye çok ihtiyacımız var. Ufukta kara bir kış görünüyor. Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri. Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri. Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi. 
 TAGORE

26 Ocak 2014 Pazar

Sihirlemece

Yağmur henüz yağmıyordu. Sihirli'ye dokunup bugün sana çok ihtiyacım var dedim. Onun kendinden emin duruşundan ve yaşamak üzerine kafa yorduğuna dair belirgin işaretlerden etkileniyordum. Sana çok ihtiyacım var Sihirli...İlk başta beni dinlemiyor gibi bir hali vardı. Dalgın mısın diye soracaktım ama vazgeçtim. Beni neşelendiren ve umutlandıran sesinden mahrum bırakabilirdi ama kafasını kaldırıp bana baktı ve dedi ki: Sihirlemece başlıyor :)

25 Ocak 2014 Cumartesi

Sabah

Şu saati denize kur Hiç çalmasın

Sihirli'ye Sordum

Sihirli ile beraber dün ODTÜ'deydim. ODTÜ'de Sihirli ellerini çırpmaya başlayınca tamam başlıyoruz dedim ve kütüphanenin açılmasını beklemeyi bırakıp yürümeye başladım. Sihirli ellerini ceplerine sokmuştu. Üşüdün mü Sihirli diye sorunca bana öyle bir baktı ki sorumdan vazgeçtim. Sihirli bu yolculuktan memnundu. Sihirli sanki her şey bize göz kırpıyor değil mi diye sordum ve o da gülümsedi. Bir daha güler misin Sihirli? Bak bak tam orada ne var dedik aynı anda birbirimize.

24 Ocak 2014 Cuma

Sihirli'nin Dayanamadığı Anlar

" İnsan çocuk daha, bunu biliyorum Ama büyümek istiyor; işte bu onun deliliği, Anne babası sevgi ve akıl Ona göz kulak olsalar bari" A. Jozsef

Sihirli

Onun adı bence sihirli olsun. Sihirli şeyleri bulsun, yakalasın ve bana anlatsın. Sihirli yaşamım da bugün başlıyor işte :) Sihirlinin yaşamıma girişi o denli etkiledi ki beni sözcükleri bulmakta zorlanıyorum. Aslında ben sözcük bulma konusunda iyi olduğumu düşünürüm genelde. Yaşamın sihirleri hiç bitmesin.Benim sihirlim de bana şşşt desin evde aylak aylak otururken. Bana şşşt desin ben saklandığımda bile. Sihirli hoş geldin :) Veee sihirlinin ilk günü: